Bir Çocuğun Gözünde “Göç”

Bir Çocuğun Gözünde “Göç”

Göç denemezdi yaşadıklarına.Bir zorbalık, gasp edilişiydi ailesinden.
Kaç kişi evinden, yazın getirdiği sıcak yatağından, ana kucağından onu gecenin bir yarısı “Giyin, Varna’ya gezme gideez”* diye kaldırabilirdi…

9 yaşındaydı.Bir çok şeyi kavrayabilirdi, aklı el verdikçe… 3 yaşında annesi ve babası zorla, belki biraz da arzuyla vatan bildikleri Türkiye’nin yolunu tuttular.Sözde 1 yıllığına, çalışmaya…Algılayamadı, “attaaa”ya gittiler, geleceklerdi.Ağzına emzik verilecek yaşı çoktan geçmişti.
6 yıl içinde 4 kez anasının, babasının, ana vatanının kucağına dönmeyi denemişti. Yasal yollarla, bir gümrük görevlisine para yedirmeden kaç kişi varmış ki vatan kucağına bizim öksüz, yetimimiz varsın(!).

O gece (12 temmuz 99) sıcak. Ateş gibi kavuruyor bedenleri, olacakları görürcesine. Gecenin büyük sessizliği, hızlı hızlı tokmaklanan kapının sesiyle bozuluyordu.Bütün ışıklar yanıyor, gündüzün ayazı yükleniyor gecenin karanlığına.İnce bir bayan sesi ortalıkla geziniyor.
“Annesi isteyeri, götürcez onu.”
Dudaklar susmuştu,varlığını unuttuğum biri için gözler konuşuyordu.On dakika. Sonrasında her zamanki temiz, kısa pantolon ve t-shirt ile yetimimiz.Uyku sersemi “Varna” sevinciyle ayrıldı ikinci evinden de…

5 saati aşan bir yol.Güneş, yeni yeni aydınlatıyordu Sofia sokaklarını.Kendisi gibi 30 kişi. Bir hotel odası.Uyumaları emredildi(!).Yanında çocuğundan ninesine 30 kişi ile…
Uzun sürmeyen bir uyku..Ardından “efendinin köleleri” gibi itilerek beşer beşer arabalara doldurulmuşlardı.Satılacak mal gibiydi, Varna’ya gitmediğini yavaş yavaş anlamaya başlamıştı.Gözleri Güneş’in de ışığıyla bir kez daha açılmıştı.

Sonunu bilmediği bir yolda mahkumlar gibi kaçışıyorlardı. Polis, peşlerindeydi. 7 arabadan bir tek onun içinde bulunduğu kurtulmuştu ellerinden.Şans mıydı bu yoksa Allah’ın bir çocuğa hediyesi mi ? O hâlâ gülümsüyordu.Küçük yaşta öğrenmişti Polyannacılık oynamayı…
Alel acele başka bir araca bindirildiler. 10-12 kişi vardı.Volswagen bir araç.Ömründe unutamayacağı ilk olay;
“- Çeksene ayağını!
-Sana ne?”
O yaşta daha hazır cevaptı.Başına ne iş açacağını asla umursamazdı.18 indeki “abi” ayağına vurunca, içindeki sevinç az da olsa gölgelenmişti.Gözleri, kimsenin göremediği bir şekilde buğulanmıştı.

“-Eğin kafaları…Sınırı geçiyoruz!”
Herkes susmuştu.Sınır neydi, neden korkulurdu ki ondan ? Yoksa ısırır mıydı komşunun köpeği gibi ?

Üzüntü içinde geçen bir saat.Köşede büzülmüştü.En küçükleri oydu.Korku uzaklaşmıştı evi gibi.Neşe yeni evi gibi git gide yaklaşıyordu….
Arabadan indirilmişlerdi.”Yürüyeceksiniz, araba girmez buraya!” Hep aşık olduğu yeşilliğin, ormanın yanında yürümek zevkti onun için.Yol uzundu.Yorgundu bedeni.Bir çocuktu o, 9 yaşında bir çocuk.80li yaşlarda bir nineye kimse sahip çıkmayınca boyundan büyük bir iş yapıp, koluna girer nenesinin.Her saat başı neneyle oturur, dinlenir.Sevilir herkesçe,ama tek kızdır, vahşi bulunur.Çocuktur, konuşmaya değmeyecekmiş gibi aşağılanır, acınır zavallıma(!).
Edirne dağlarını aşınca iki katlı bir villaya girmişlerdir.Herkesin ailesi aranır.Bir saat, iki saat, altı saat, bir gün… Tek o kalmıştır.Bir bayan zorla yemek yedirir ona.”Al, ye.Hasta olacaksın.”Söylenir “Ne başa bela şey bu.Versek de kurtulsak.Kimsesiz çıkmasa bari.” Zorlanmak, baskı… Onun kaçtığı şeylerdi bunlar.Sindiği köşesinde uyuduğunu hatırlıyordu en son.

Bir el uzandı.”Melek, Melek”. Gözleri açılır gibiydi.Göz kapaklarının ağırlığı bedeninden fazlaydı.”Baba, baba ne olur al beni.” Kapanmasa gözleri ağlardı, ama uyudu.Nedenini bilmiyordu. Bir şey mi verilmişti yoksa, yoksa yorgunluk muydu yine…
Uyandığında babası ve halası ile Edirne otoyolunda ilerliyorlardı.Yıllar sonra kendini ilk kez yetim gibi görmüyordu.Çoğu şeyi hatırlamıyordu.2 gün, nerde, ne yapmıştı? Sadece yürüdükleri yollardan kendine hatıra; bacaklarındaki çizikler ve yaralar, yüzünde de pıhtılaşmış bir nokta… Babası ne istediğini sorduğunda, utanarak “yeşil fıstık”(çam fıstığı) istediğini anlatana kadar ne terler dökmüştü.Heyecan dilinin dolanmasına neden oluyor.Halasını, tombiş yanaklarını ne de çok sevmişti. Halasını eve bırakıp babası ile yalnız kalınca utana sıkıla konuşur olmuştu.

Evdeki ilk gecesinde, tanımadığı akrabalar, dayısı, yengeleri, yeğenleri…Anne ve babası… Herkesi yeniden tanıyordu.Her şeyi unutmuştu….Bir ailesinin olduğunu, onlara kavuşunca ne söylemek istediğini…Kadere edeceği çocukça tüm küfürleri unutmuştu…
Konuşmalarda bir söz onu yaralamıştı, derinden.”Anneannesi istemediği için getirdik dediler, ama bir ev parası aldılar.”
Dert yanan bir söz…Düşündü.O gece “Annen istiyor seni” diyerek zorla alınmammış mıydı 9 yıllık evinden…”Onlar” için beşinci kez bu yolu denememiş miydi? İstiyordu öz ailesi ile olmayı ama bir “mal” gibi ticaretinin yapılması, paranın satın aldığı bir eşya gibi satılmasını… Her gecesi ağlayarak geçiyordu.Bir eşya gibi anne ve babasına verilmişti.Kendini neden köle gibi hissettiğini şimdi daha iyi anlıyordu…

Göç, insanları bölerken kaç kalbi parçalamıştı, kaç kişinin ölümüne, kaç kişinin yoksunluğunun hissedilmesine neden olmuştu ? Göce zorlanmamıştı.Göç mağduru ailesine kavuşmak istemişti sadece.Çektiği acıya bir yenisi daha eklensin istemiş olsaydı, bu göce uğramaktan daha iyisini bulabilir miydi?

*Varna’ya götürülme hikayesi, kızın küçükten kalma bir hatırasıdır.Ailesini Varna’da denizde iken hatırlıyordur en son.Bu yüzden en kolay kanacağı yalan da budur…
*Bahsi geçen olay, 99 yılında “24 CaSa” ve Kanal 1’de yayınlanmıştır.Göçü et ticaretine çevirenler sayesinde bir çok kişi ailesine kavuşmuştur kavuşmasına ama “dönen kara paralar” onlarca yetimimiz geleceğini oluşturabilecek kadar çoktur…

7 thoughts on “Bir Çocuğun Gözünde “Göç”

  • 06 Nisan 2007 tarihinde, saat 19:37
    Permalink

    tam bir insanlık dramı allah kimseye yaşatmasın böyle bir trajediyi paylaşım için teşekkürler melek

  • 06 Nisan 2007 tarihinde, saat 21:34
    Permalink

    Bunu yazmamı isteyen SeVeR’e tesekkur edin aslinda. 🙂

  • 08 Nisan 2007 tarihinde, saat 19:45
    Permalink

    sağolasın Melek ablacım böle yazıları okuyunca her zaman olduğu gibi yine çok duygulandım ellerine sağlık

  • 12 Nisan 2007 tarihinde, saat 20:04
    Permalink

    melek küçükte olsan hafızandan hayat boyunca silinmez bu yaşadıkların. hayatın ne sürprizleri olacagını bilmiyoruz. yeni hikayeler bekliyoruz.

  • 17 Nisan 2007 tarihinde, saat 22:33
    Permalink

    oyuncaklarıyla oynaması gerekirken meleğin atlattıgı durum gerçekten cok urkutucu hel o yaştayken…… allah bir daha gostermesin…

  • 12 Temmuz 2007 tarihinde, saat 21:11
    Permalink

    cezgiz kurtoğlunun bi damöar şarksı var melek.. “hayatımı yazsam roman olurduu” diyee onun gibi bişi..

  • 29 Eylül 2007 tarihinde, saat 10:20
    Permalink

    Bende bg den tr ye bir yasinda geldim… ne oldu ne bitti bilmiyorum ama gercekten bu yaziyi okuyunca kendimi o cocugun yerine koydum … cok kotu oldum ama simdi Allaha sukur.tesekkurler bu yazi icin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

CAPTCHA
Change the CAPTCHA codeSpeak the CAPTCHA code
 

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.